Dondurma Karpuz İnsan

 

Yakın geçmişte popüler olan bir söz geldi hatırıma; “Ben hayattan dondurma istiyorum, hayat bana dolapta karpuz var diyor.”

Bu son nefese kadar böyle gidecek.

Bazen dondurmayı verecek ancak aroması farklı olacak, bazen biz karpuzu yedikten sonra dondurma verecek, bazen “gece gece icat çıkartma” diyecek, bazense dünyanın en güzel dondurmasını ve karpuzunu aynı anda koyacak önümüze. Şu gerçek ki, hep isteyeceğiz.

İcaz vardır Halık’ın sözlerinde. O bir der, içinden bin anlam çıkar. “Ben sizi ANCAK bana kulluk edesiniz diye yarattım” der ama insan türlü türlü, tek bir insanın içi türlü türlü. İnsan başlı başına bir icaz ve i’caz.

Ramazan-ı Şerif ki, kimine fakirlerin halini hatırlatır, kimine içindeki o kaybolmuş paylaşma hazzını… Bana hep ne kadar aciz olduğumu hatırlatır Ramazan. Ruhuma emanet olarak giydirilen bu koca cüssenin ne kadar narin ve güçsüz olduğunu hatırlatır. Ne kadar bağımlı olduğunu ve üzerinde ne kadar tasarrufum olmadığını. Nihayetsiz acz ve fakrımı en güzel şekilde dikte eder bana. Güzelliği de bu değil mi? Tıpkı tüm ev ahalisini emrine amade eden küçük bir çocuk gibi. Onun acizliği, aslında gücü değil mi?

Dondurma, karpuz diyorduk…

İnsan şu dünya evinde koşuşturan tatlı, küçük bir çocuk gibidir, ister ister durur. Ona dondurma mı lazımdır, karpuz mu, bilmez, sadece ister. Acizliğini görür de verilene razı olursa ne âlâ… Yok kendinden bilirse ha dondurma yemiş ha karpuz, ikisi de saman!

Bir de bu dünyanın yetişkinleri vardır.

O ucu bucağı olmayan arzu kaynağına set çekebilmiş olanlar. Es-Samed’in mahiyetini ihata edebilenler. Biz biçareler ki; yollarında toz olabilirsek belki bir nebze büyüyebiliriz.

Razı olanların, razı olunanlardan olması temennisi ile…