En Karanlığın kaç tonu

Güneş, gecenin en karanlık anından sonra doğar; dememiş mi Mevlana, bunu sen de biliyorsun” dediler. “Biliyorum” dedim ben de…

Geceydi.

O ilk ‘en karanlık anı’ hatırlıyorum. Beyninden vurulmanın nasıl bir şey olduğunu yaşamıştım rüyamda, o an gıyaben de biliyordum artık. Etraf öfkeye bulanmıştı. Yıkadım, sildim hepsini. “Bundan daha karanlık olamaz herhalde, güneş doğacak sanırım” dedim. Dilim kopaydı…

Geceydi, hava sıcaktı.

Bir şey olmuştu yine… Yüksek bir yerden yere çakılmanın nasıl bir şey olduğunu da yaşamıştım rüyamda ve o an da gıyaben biliyordum artık. Gecenin daha en karanlık anına dalmıştım. Seslendim, bir sese iliştim. Pişman oldu cevap verdiğine, yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. “Bundan daha karanlık olamaz herhalde, artık güneş doğacaktır” dedim.

Dilim kopaydı…

Geceydi, hava biraz serinlemişti.

Bir şey olmuştu yine… 99 depremini hiç unutmamıştım, enkaz altında kalmanın nasıl bir şey olduğunu da yaşamıştım rüyamda ve o an da gıyaben biliyordum artık. Gecenin daha daha en karanlık anına dalmıştım. Yavaş yavaş uzaklaşan sese sesledim. Anlattım biraz. Buzdağının görünen kısmından küçük bir parça kopartıp verdim ona. Anlar gibi oldu ama ağır geldi ona da sanırım, daha hızlı uzaklaşmaya başladı. “Doğmasın ulan güneş, bundan daha ne kadar karanlık olabilir, ne olabilir, doğmayan güneşin…” dedim.

Dilim kopaydı…

Geceydi, hava artık soğumaya başlamıştı, hala gece, hala soğuk.

Bir şeyler oldu sonra… Durmadan bir şeyler. Bela dominosunun ilk taşına dokunmuştu sanki tutmak istediğim el. Bunu rüyamda yaşamamıştım, gıyaben de bilmiyorum. Tüm bunları hiçbir kitapta okumamıştım. Kimseden duymamıştım. Eşine, benzerine rastlamamıştım top yekünün. Gecenin daha daha daha…daha en karanlığına gidiyorum kıyamet gibi, “daha ne kadar karanlığa gidebilir” sorusunu soramıyorum. Sormaya korkuyorum. Ses gelmiyor artık. Mevsimi geçmiş meyveler gibi dökülüyor anılarım, benliğim ve adını bildiğim tüm insanlar dallarımdan.

En karanlığın bilmem kaçıncı tonunda…

Sahi, güneş buradan ne kadar uzakta?